Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Özer, 2023 yılsonu enflasyonunun en az yüzde 70 olmasını beklediğini vurgulayarak “Türkiye’nin gerçekten çok ama çok acil en az 100-120 milyar dolar arası bir kaynak girişine gereksinimi olacak. Dış borç almamız zor. Ne siyasi ne de yasal koşullar uygun” diye konuştu. Prof. Dr. Mustafa Özer ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.
Hükümetin 2023 sonu enflasyonunda yüzde 65 tahmini var. Siz enflasyonda neler öngörüyorsunuz?
Bu tahminin gerçekleşme olasılığı oldukça düşük. Bize enflasyon oranı konusunda yaklaşan ne bir Avrupa ne de OECD üyesi ülke var. Bize en yaklaşan Macaristan ve onun yıllık enflasyon oranı da sadece yüzde 12.2. İlk dokuz aylık enflasyon oranını esas aldığımızda yüzde 65’lik yılsonu tahmininin tutması için, ekim-kasım-aralık üç aylık toplam enflasyon oranının yaklaşık yüzde 10.11 artması gerekir. Bu oranın gerçekleşme olasılığı oldukça düşük.
Neden?
Kış aylarına giriyoruz, ucuz sebze ve meyve artık kasım ve aralık aylarında pahalanacak. Okulların açılmasıyla yaklaşık yüzde 30 artan eğitim harcamaları var. Kur artışı kaynaklı ithal girdi maliyetleri artacak. Rusya-Ukrayna savaşına şimdi bir de İsrail-Hamas savaşı eklendi ve bu da uluslararası emtia fiyatları üzerinde yukarı yönlü baskı yaratacak. Enerji faturamız artacak. Turizm geliri bu dönemde olmayacak. Bütün bu nedenleri bir araya getirdiğimizde 2023 enflasyonunun en az yüzde 70 olmasını beklemekteyim.
Özellikle yerel seçim sonrası ekonomide daha zor günler bekleniyor. Bu anlamda seçim sonrası vatandaşı neler bekliyor?
Yerel seçimler sonrası özellikle emekçi ve yoksul kesimleri çok zor günler bekliyor. Bu kesimler için hayat pahalılığı çok daha dayanılmaz hale gelecek. Çünkü bu kesimlerin ücret ve maaş artışları hiçbir zaman enflasyon artışını yakalamayacak. TÜFE hesaplamasında kullanılan gıda harcamalarının ağırlığı bu kesimlerin gıda harcamaları payını yansıtmamakta. Örneğin TÜİK verilerine göre toplumun en yoksul yüzde 20’lik kesiminin gıda harcaması payı 35.8 iken, TÜİK TÜFE hesaplamasında bu oran 25.4 olarak alınmakta. Yani emekçiler daha dakika bir ilk golü yemekte, maça bir sıfır yenik başlamaktadırlar. Ücret ve maaşları enflasyon kadar artmayacak bu kesimler bir de artan ek vergiler, artan kamu zamlarıyla azalan transfer ödemeleriyle yüz yüze kalacaklar. Enflasyonla mücadelenin maliyeti yine bu kesimlere yüklenecek.
Merkez Bankası geçen hafta da faiz artırdı ne diyeceksiniz?
Politika faizi tamamen dış kaynak girişine endekslenmiş bir konu. Tamamen bu kaygı çerçevesinde belirleniyor. Yani bir anlamda finansal kapitalin taleplerine göre şekilleniyor. Madem bu düzeye çıkaracaklardı ve amaç da enflasyonu kontrol altına almak olsaydı gerçekten bunu önden yüklemeli rahatlıkla yaparlardı.
ACİL 120 MİLYAR DOLAR LAZIM
Ekonomi kurmayları dış kaynak çekmek için ziyaretler yapıyor. Bunlar ne derece işe yarıyor, yatırım hangi koşullarda gelir?
Mehmet Şimşek’in seçim sonrası apar topar iş başına getiril-mesinin temel nedeni de Türkiye’nin acil yurtdışı kaynak gereksini-midir. Türkiye’nin 2023 ikinci çeyreği sonu itibarıyla dış borç stoku yaklaşık 476 milyar dolardır. Bir yıl içinde ödenmesi gereken yaklaşık 2011 milyar dış borcu var. Hadi diyelim ki bu tutarın yüzde 70-80 oranı rahatlıkla çevrilebilir. Türkiye’nin gerçekten çok ama çok acil en az 100-120 milyar dolar arası bir kaynak girişine gereksinimi olacak. Dış borç almamız zor. Çünkü ülke risk primi yine 420’lerin üzerine çıktı. Doğrudan yabancı sermaye zaten gelmiyor. Gelmesini gerektirecek ne ekonomik ne siyasi ne de yasal koşullar uygun. Geriye bir tek sıcak para kalıyor. O da ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü gelmek istemiyor. Gelmek istemiyor çünkü gelince anaparayı da kurtaramama korkuları var. Reel faizler onların istediği düzeye çıkmadı. Dahası seneye yapılacak yerel seçimler öncesi ekonomi yönetimine müdahale olup olmayacağından emin değiller. Batı piyasalarından artık sermaye girişi bir süre olmayacağı gibi, var olan da çıkacak gibi görünüyor.
TASARRUF ŞART
Şu anda Türkiye ekonomisinin en can yakıcı sorunları hangileri?
Kronik cari açık ve dolayısıyla dış kaynak bağımlılığı, sanayinin dışa bağımlılığı yüksek enflasyon, dolarlaşma, istihdam yaratmayan ve spekülatif sıcak para hareketlerine dayalı büyüme. El parasıyla saadet yaratmaya çalışan Türkiye, bir türlü saadeti yaratmamaktadır. Aksine sürekli cari açık, ve dış kaynak bağımlılığı enflasyon artan kur baskısı gibi sorunlarla uğraşmaktadır.
Bu krizden çıkış için sizin bir kurtuluş reçeteniz var mı neler önerirsiniz?
Bu krizden çıkışın ilk koşulu Türkiye’nin ithalat, dışa bağımlılığını kırmaktan geçiyor. Bunun için yapılması gerekenler de çok açık: Tasarruf oranlarını artırmak ve yatırımları kendi kendimize finanse edecek hale gelmek. AB ile olan Gümrük Birliği anlaşmasını, Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda revize etmek yoksa bundan çıkmak. Dahilde işleme rejimi bir an önce sonlandırılmalı. Kamunun öncülüğünde yeni bir sanayileşme hamlesi başlatılmalı. Çağdaş ve laik bir eğitim ile hukukun üstünlüğünü sağlayacak, insan hakları ve demokrasi konusunda ödün vermeyecek bir idari sisteme geçmek şart.
İŞSİZLİK ARTACAK
2024 yine seçim yılı, gelecek yıl bu alanlarda ne tür riskler görüyorsunuz?
Bir kere enflasyonla mücadele konusunda dişe dokunur politikaları yerel seçimlerden sonra görmeye başlayacağız. Kredi büyümesinin ittiği tüketime dayalı büyüme devri tarihe kavuşacak. Bu da beraberinde artan işsizlik, daha da bozulan gelir dağılımı ve yoksulluk olarak kendisini gösterecek. İhracat pazarlarımızda yaşanan daralmalar, beklenen dış kaynak girişlerindeki zaafiyet nedeniyle kur üzerinde yukarı doğru baskı artacak. 2024’te, 2023’e göre makro iktisadi göstergeleri daha bozulan, belki daralacak, gelir dağılımı daha da bozulacak bir Türkiye görme olasılığımız daha yüksek. Bu koşullar nedeniyle stagflasyona giren bir Türkiye ekonomisi görürsek hiç sürpriz olmayacak.